12 Ağustos 2010 Perşembe

Oradaki Beni Sevmek!!!


Türk İslam tasavvufunun elçilerinden Mevlana sevgi için "Benim gibi olursan bilirsin". demiştir. Yani sevgiyi anlamanın yolunun sevmekten geçtiğine işaret etmiştir. Diğer bir sözünde ise .
Gel ! Gel ! Yine Gel ! Ne olursan ol ! Yine Gel
Kafiri, Putperest, Mecusi olursan da gel
Bizim Dergahımız Umutsuzluk Dergahı değildir.
Yüz kere Tövbeni bozmuş olsan da gel. der. Bir diğerinde ise ;
“Mevlana ben ayırmak için değil birleştirmek için geldim. Beri gel, beri gel daha da beri gel ama sevgiyle gel” der. İşte bu durum koşulsuz ve tüm insanları kucaklayan bir sevgidir.
Yunus Emre ise ;, “Ben gelmedim dava için, benim işim sevi işi, dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim” der. Sevdikçe sevmenin, sevilmenin doruğuna varabileceğimize işaret eder.
Eminim Yunus Emre, Mevlana ve daha bir çok gurunun sevgi üzerine söylediği bir çok sözden haberdarsınız. Koşulsuz sevginin anne-çocuk ilişkisi dışında nasıl var olabileceğini idrak edebilmek adına son bir senedir kendini sevmeye, koşulsuz sevginin tanımını kavramaya yönelik bir çok çalışma yapıyorum. Bu yazımda yaptığım bazı çalışmalar ile sonrasındaki farkındalıklarımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Aslında her şey Michael Brown’ın Presense Processi ile başladı. Yazar, öğrendiği tüm öğretiler ile deneyimleri ile toparlayarak güzel bir çalışma hazırlamış. Presense Process çalışması 10 hafta süren özel bir ritüelden oluşuyor. Öncelikle M. Brown’nın Presence Process kitabında bahsetmiş olduğu farkındalık çalışmasından bahsetmek istiyorum. Bu çalışmada sevginin sizin için neyi temsil ettiğini belirledikten sonra sevginin size göre zıt anlamının ne olduğunu belirliyorsunuz. Sevginin sizdeki zıt anlamını belirledikten sonra , belirlediğiniz zıt anlamı bertaraf edecek aksiyonları listeleyip uygulamaya başlıyorsunuz. Bu çalışmayı hayatınızda sorun yaşadığınız her türlü durum için uygulayabilirsiniz, inanın çalışıyor. Sevgi ile ilgili olanı kendime uyguladığımda; benim için sevginin zıddını “Ayrı Kalmak” olarak belirlemiştim. “Ayrı Kalmak”olayını bertaraf etmek için neler yapabilirim sorusuna ise yanıtım“Birlikte Olmak”tı. Ve meditasyon ve nefes çalışmalarıma daha fazla ağırlık vererek düzenli olarak kendimle birlikte olmaya başladım. 7-8 ay geçtiğinde kendimi tanımaya yönelik aksiyonlar silsilesi hızla hayatıma girmeye başladı. Bunlardan biri , içerisinde Bryon Katie, Jim Self, M. Brown gibi guruların yer aldığı teleseminar katılım talebiydi. Hemen teleseminere kayıt oldum. Teleseminerdeki Gurulardan biri Christine Arylo idi. Sloganı çok ilgi çekiciydi. “Madly in Love with me”, (Çılgınca kendime aşığım)
Christine Arylo, sabah kalktığınızda kendinizi sevmekle ilgili 5 aksiyon almanızı öneriyordu. Verdiği örneklerden bir tanesi; sabah kalkar kalkmaz kendinizi çok sevdiğinizi ve sevildiğinizi hissedeceğiniz kısa bir meditasyon yapmak, diğeri ise bedeninize bir mametmiş gibi davranmaktı. Şimdiye kadar kendi kendime x kilo verirsem çok iyi olacağım, şuram şöyle olur ise şöyle güzel olacak şekilde söylevlerde bulunurdum. Eğer bedenimi bir mamet olarak göreceksem bedenimi şu anki haliyle sevmeli ve onun şu an mükemmel olduğunu düşünmeli ve hissetmeliyim dedim kendi kendime. Aslında gelecekteki bedenimi sevmeyi her düşündüğümde şu anki beni sevmeyi de erteliyordum. Evet gelecekteki bedenim yerine şu anki kilolu bedenimi sevecektim. Uygulamaya başladığımda kendimi daha da iyi hissetmeye başladım. Yaptığım çalışmalara öyle konsantre olmuştum ki geceleri o gün içinde yaptıklarımı gözden geçiriyordum. Yeni bir şeyleri keşfettikçe kendimi sevmekten alakoyduğum şeyleri farkediyordum. Sonra bir gün bundan sonraki çalışmalarımın yönünü belirleyen özel bir farkındalık geldi.
Beni iş dünyasından tanıyanlar, işimi çok sevdiğimi bilirler. Aslında işimi sevmekten çok ona aşıktım. Ancak bir zaman geldi, işime karşı hissettiğim aşk bitiverdi. Ailemin ve bir çok dostumun deli misin şeklindeki yakarışlarına rağmen işimi bırakmaya karar verdim. Emekliliğime az bir zaman kaldığı için bir sure çalışmaya devam etmiştim. Çalışırken aynı zamanda nefes, meditasyon ve enerji çalışmaları yapıyordum. Sıkıntılarımın işimi sevmemekten kaynaklandığını düşünürken işteki sıkıntılarıma benzer sıkıntıları ruhsal çalışmaları deneyimlediğim ortamlarda da hissetmeye başlamıştım. İş hayatında profesyonelce üstü kapalı yapılan ayak oyunları, ruhsal hayatta alenice yapılıyordu. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştum. Benzer durum farklı ortamlarda da oluşmaya başlamıştı. Hala çözümleyemediğim bir şey olmalıydı, aynı şeyler döngüler halinde tekrar tekrar önüme çıkıyordu. İçimdeki ses birden “Yine istediğin gibi olmadı ne yapsan olmuyor” deyiverdi. Bir an durdum. İçimdeki bu sese reaksiyon göstermek çözüm olmayacak diye düşündüm. Birden içim burkuldu. Gözümden bir kaç damla yaş damladı. Sonra farkettim ki beni rahatsız eden çevrem değildi. Kendi arzusu doğrultsunda yaşamayı seçmek yerine kendine bir takım roller atayan bene içerliyordum. Gerçek olan “Oradaki beni sevmiyordum”. Sonra huzursuz olduğum, endişelerimin olduğu alanlardaki benin özelliklerini tek tek bir kağıda yazdım. Yazdıklarımı tekrar tekrar okurken oradaki benlere karşı hoşgörülü olmayı denemeye karar verdim. Tıpkı Yunus Emre’nin dediği “Yaradılanı hoş gör, Yaradan’dan ötürü” Hoşgörü öyle bir aksiyondur ki, ona sahip olmadıkça, ne kendimizi, ne başkalarını anlayabilir, ne de mutlu olabiliriz.
Evet sizde oralardaki kendiniz ile yüzleşmeye ve ona hoşgörü gösterip onu sevmeye ne kadar hazırsınız?
Sevgiler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder