Bir önceki yazımda kendinizi rahatsız hissettiğinizde
ortaya çıkan sinirlilik ve korku halinden kaçmak, hızla hareket etmek, fiziksel
mimikler vb gibi yapmak yerine rahatsızlık hissi ile baş başa kalmanın öneminden
bahsetmiştim. Aynı konuda Pema Chödrön’nin
paylaştıkları ile devam etmek istiyorum.
Dikkat! Pema
Chödrön’ün paylaşımları sizi alıştığınız bilgilerin dışına çıkartabilir.
“Korkuya, sinirliliğe
de bir tür saygı duymak, duygularımızın bizi nasıl fırıl fırıl döndürme gücü olduğunu
anlamak gerekir. Bu anlayış acımızı nasıl arttırdığımızı, kendimize nasıl zarar
verdiğimizi keşfetmemize yardımcı olur. Bu anlayış sayesinde pireyi deve yapacak
zincirleme tepkilere itimat etmeyip pireyi kendi haline bırakırız. Olaylar III
dünya savaşı ya da iç savaş haline gelmezler. Bir an için duraklamayı öğrenerek
sırf içten gelen bir dürtüyle aynı şeyi doldurmak yerine sadece duraklamak
dönüştürücü bir deneyimdir. Bekleyerek esas açıklıkla olduğu kadar esas
hareketlilikle de bağlantıya geçmeye başlarız. Bunun neticesinde zarar vermeyi
bırakırız. Kendimizi iyice tanımaya ve saygı duymaya başlarız. Her şey
olabilir, her şey evimizin içine girebilir, oturma odamızdaki kanepenin üstünde
bir sürü gereksiz şeylerin durduğunu görüp kendimizi kaybetmeyiz. Bu işlem bizi
zarar vermemenin semeresine yöneltir- bedenin refahı, bedenimizin huzuru bir dağ gibidir. Bir dağda çok şey
olur. Dolu yağar, rüzgarlar çıkar, yağmur ve kar yağar. Güneş yakar, bulutlar
geçer, hayvanlar dağın üstüne işeyip pisler aynısını insanlar da yapar.
İnsanlar çöplerini bırakırlar ve başka insanlar da bunları temizler. Bu dağın
üstünden pek çok şey gelir, geçer, fakat dağ sadece orada oturur. Kendimizi
tümüyle gördüğümüz zaman bedeninin bir dağa benzeyen bir durgunluğu olur. Artık
sinirlenmeyiz ve burnumuzu kaşımamız, kulaklarımızı çekiştirmemiz ve kendimizi
içkiye vurarak unutmamız gerekmez. Kendimizi tamamen iyi bir ilişki kurmak
durgunluğa sakinliğe götürür, fakat bu atlayıp zıplayıp dans edemeyeceğimiz
anlamına gelmez. Bu içten gelen zorlayıcı bir dürtünün olmaması demektir. Aşırı
çalışmayız, aşırı yemeyiz, aşırı sigara içmeyiz. Kısacası, zarar vermeyi
kesmeye başlarız.
Sırf başka kimse
konuşmadığı ve asabileşmediğimiz için bir şeyler yumurtlamaya başlamayız.
Saksağanlar ve kargalar gibi gevezelik edip durmayız. Hepsini duyduk; yere de
batırıldık, göklere de çıkarıldık. Herkesin kızgın olduğu, herkesin huzurlu
olduğu durumların içinde olmanın ne olduğunu biliriz. Dünyada evimizdeyizdir.
Çünkü kendimizle evimizdeyizdir. Onun için sırf asabiyet yüzünden,
alışkanlığımız yüzünden saldırmak gerektiğini hissetmeyiz. Konuşmamız ehlileşmiştir
ve konuştuğumuz zaman iletişim kurulur. Konuşma yeteneğini nevrozumuzu ifade
etmek için harcamayız.
Zihnin refahı hiç
dalgasız bir dağ gölüne benzer. Gölde hiç dalga olmadığı zaman gölün içindeki
her şey görülebilir. Su çalkalandığı zaman hiç bir şey görünmez. Dalgasız
durgun göl rahat olan zihnimizin bir imgesidir, o gölün dibindeki bütün o ıvır
zıvırlara karşı o kadar sınırsız bir dostlukla dolumdur ki sırf orada ne
olduğuna bakmaktan kaçınmak için suyu çalkalama gereği duymayız.
Zarar vermemek
uyanık olmayı gerektirir. Uyanık olmanın bir parçası da ne yaptığımızı ne
söylediğimizi fark edecek kadar yavaşlamaktır. Duygusal zincirleme tepkilere
tanık oldukça ve bunların nasıl çalıştığını anladıkça kendini sakınmak daha
kolay olur. Uyanı kalmak, yavaşlamak ve konsantrasyon bir yaşam şekli haline
gelir.
Verdiğimiz bütün
zararların kökeninde cehalet vardır. Meditasyon yoluyla bunu tersine çevirmeye
çalışırız. Eğer hiç dikkatli olmadığınızı nadiren kendimizi sakındığımızı pek
az refahımız olduğunu görüyorsak, bu karmaşa değil, netliğin başlangıcıdır.
Hayatımızdan dakikalar akıp gittikçe,
sağır, dilsiz ve kör olmak yetimiz artık o kadar iyi çalışmaz. Bu süreç bizi
gergin yapacak yer ilginçtir ki bizi kurtarır. Bu kurtuluş, kusurluluk
konusunda hiç kaygılanmadan tümüyle burada olduğumuz zaman doğal olarak ortaya
çıkar.
Her Daim sevgi ve
Aşkla
www.nefestr.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder