Bugün bizi özümüzden uzaklaştıran
inanç ve düşüncelerimizin var oluş hikâyesinden bahsetmek istiyorum. Doğar doğmaz kendi ihtiyaçlarımızı kendi
başımıza karşılayamayız, birilerin bizimle ilgilenmesine ihtiyaç duyarız. Sevgili
ailemiz de bu sorumluluğu seve seve üstüne alır. Bizi büyütebilmek için elinden
geleni yapar.
Onlarla birlikte olduğumuz ilk
yıllarda etki tepki yasasını keşfederiz. Örneğin güldüğümüzde tezahürat yaparlar.
Mızırdandığımızda ise hemen yanımıza biri gelir. Bu şekilde biraz da olsa
mızırdanmanın ne kadar mükemmel bir şey olduğunu keşfederiz. Zaman ilerledikçe tüm
ailenin merkezi haline geliriz. Bu durum okula başlayıncaya kadar devam eder. Okula
başladığımızda dünyanın merkezi olduğuna inanan bir sürü çocukla karşılarız. Kısaca
evdeki krallığın burada devam etmediğini anlarız. Ne yapmalı acaba derken ego hemen
araya girer ve yeni kurallar, yeni düşünce sistemleri ve yeni bakış açıları ile
aklımızı çeler. Yaptığı yeni düzenleme ile her şeyin merkezi olduğumuz yalanına
bizi öyle bir inandırır ki bu yeni kurgudan keyif almaya başlarız. Ancak zamanla
kabuğu olan bir tohuma dönüşürüz. Tohum bizi, kabuk ise egoyu temsil
etmektedir. Kabuğu soyulmadan tohum, nasıl çiçek açamayacak ise egodan arınmadıkça
yaşadığımız olayların arkasındaki gerçeği fark edemeyeceğiz. Peki, bu durumda ne yapacağız?
Bu kabuktan kurtulmanın yollarını
arayacağız. Kendi deneyimlerimden yola çıkarak arınmanın kolay olmadığını
itiraf etmek istiyorum. Ancak sürekli olarak zihne çalışmak, nefes, meditasyon
gibi teknikler gerçekten de çok etkili olabiliyor. Biraz daha detaylı bilgi
isterim diyorsanız “ Doğru Olanı
Keşfetmek ” başlıklı yazıma göz atabilirsiniz.
Her
Daim sevgi ve Işıkla
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder