9 Ocak 2018 Salı

Acıma, Acınacak Hale Gelirsin


Yaşanmış bir hikâye ile yazıma başlamak istiyorum. Kariyerinde başarılı, varlıklı Amerikalı Dan, sevgilisi tarafından terk edilince aşk acısına son vermek amacıyla işine ara verir ve Dharamshala’ya gider. Dharamshala, Hindistan’ın Himalayalar bölgesinde olan, Tibetlilerin iltica ettikleri bir şehirdir. Holiness Dalailama’da burada yaşamaktadır. Bu şehre gelen herkes kendisini evindeymiş gibi hisseder. Dan, ülkelerinde yaşanan talihsiz olaylara rağmen mutlu olabilen, zamanlarının çoğunu dua ederek ve çok çalışarak geçiren bu insanları görünce onlar için bir şeyler yapmak istemiş. Ve karşılaştığı bir Tibetliye, maddi açıdan nasıl yardım edebileceğini sormuş.  Tibetli, Dan’e şöyle yanıt vermiş. “Bizim parasal yardıma ihtiyacımız yok, bize İngilizce öğret, mühendislik bilgilerini paylaş ki öğrendiklerimizle ayakta durabilelim”.  Dan’ın acılarını dindirmek için geçici çözüm önerisini ret ederek, yeteneklerini geliştirmeleri konusunda destek vermesini istemeleri çok bilgece olmuş. Çünkü Dan bu sayede aşk acısını dindirerek kendine başka bir sevgili yapmış. Tibetliler de acılarına kesin çözüm getirme yolunu seçerek gerçek mutluluk yolunda ilerlemeyi seçmişler.

Her insan kendi arzu ettiği zaman ve şekilde acısına çare bulur. Bazıları acılarını son vermek için bilgece seçimler yaparlar. Bazıları da kafasına göre takılarak daha fazla acı çeker. Mesela başkalarına yardım etmek söz konusu olduğunda, çoğunuzun önce birçok tavsiyede bulunmayı seçtiğinizden eminim. Çevrenizde acınacak halde olduğunu düşündüğünüz kişilerin (evsizler, mültecileri vb. gibileri kast etmiyorum) ortak bir noktaları vardır. Tavsiyelerinizi dinler gibi gözükseler de arkanızı döner dönmez kendi bildiklerini okurlar. Hatta kendi elleriyle yarattıkları dramalarının içine ettiğiniz için mümkün olan en kısa zamanda sizden uzaklaşırlar. Bunu yaparken de sizi incitecek seçimler yapma potansiyelleri fazladır. Sonuç; Kendinizi çaresiz hissedersiniz. “Acıma, acınacak hale gelirsin” sözü tam bu duruma uygundur.

Aynı söz, kendinize acıdığınız durumlar için de geçerlidir. Tatsız bir durumla karşılaştığınızda, olanları, kişiliğinizle özdeştirir. Önce hayal kırıklılığı ve kızgınlık, sonrasında ise çaresiz hissedersiniz. Kendinize acımaya başlarsınız. Kendinize acıdığınızda ise bir süre sonra acınacak hale gelirsiniz. Önce kendi gözünüzdeki değeriniz düşer. Değeriniz düştüğünde sahip olduklarınıza şükretmemeye başlarsınız. Bu da sizi sevgiden uzaklaşırsınız. Depresyona girer, rahat nefes alamaz hale gelirsiniz. Böyle bir durumda, yaşamınıza yeni insanları almak güçleşir. İçinizdeki duygular ortaya çıkmak için insanları yargılamanız için sizi zorlar. Bir de bakmışsınız, acımasız bir insan haline gelmişsiniz. Yaşamınız merhamet ve güvenden yoksun bir hale gelir. 


Acılarınıza son vermek için kendinize ve başkalarına acımayı bırakmaktan başka çareniz yok.  “Acımasız” lığa karşı en güçlü silahlarınız şükretmek, başkalarının acılarından kurtulup mutlu olmalarını dilemek, geçici çözümleri bir an evvel bırakmaya niyet etmektir. Egonuz mutlaka aksini söyleyecektir. Bu konuda çok başarılıdır. Fakat bir o kadar da gerçeklerden uzak yaşar. İnsanları yargılayan da şefkat gösteren de sizsiniz. Hangisini seçeceğiniz ise sizin bileceğiniz bir iştir. 

Her Daim Sevgi ve Işıkla
Nefestr.com




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder