Meditasyonu daha iyi anlamak ve bu
konuda derinleşmek isteyenlere Sevgili Holliness Dalai Lama’bir yazısını paylaşmak istiyorum. Özel yazıların,
kitapların enerjisi vardır. Her okuduğunuzda farklı bir şeyi keşfedersiniz.
İşte bu da onlardan biri!
“Dalai Lama, bu çalışmanın amacı zihnimizin
doğasını anlamaya ve onu hissetmeye başlamaktır “ diyerek konuşmasına
başladı. En azından bir seviye kadar. Genel olarak “ zihin” dediğimizde,
soyut bir kavramdan bahsederiz. Zihnimiz hakkında doğrudan bir deneyimimiz
yoktur. Örneğin, zihni tanımlamamız istendiğinde, sadece beyni göstermekle
yetinmek zorunda kalabiliriz. Ya da zihni açıklamamız istendiğinde onun “bilme”
kapasitesi olan “açık” ve kavramıyla ilgili” bir şey olduğunu söyleyebiliriz.
Fakat, meditasyonlar yoluyla zihni doğrudan anlamadıkça bu tanımlar sadece
soyut bir kavram olarak değil de doğrudan deneyimleme yoluyla tanıyabilmek
önemlidir. Bu çalışmanın amacı da zihnin geleneksel doğasını doğrudan hissetmek
ya da kavramaktır; böylece zihnin “açıklık “ ve kavramayla ilgili”
özelliklerinden bahsettiğinizde bu, soyut bir kavram olarak kalmayacak ve onu
doğrudan deneyim yoluyla tanımlayabileceksiniz.
Bu çalışma, bilinçli bir şekilde, tutarsız düşünceleri
durdurmanıza ve giderek daha uzun süreler boyunca bu durumda kalmanıza yardımcı
olur. Bu çalışmayı yaptığınızda bir süre sonra orada sanki hiçbir şey yokmuş
hisseder bir boşluk duygusunu duyarsınız. Fakat devam ederseniz zihni temelinde
yatan açıklık ve bilme özelliklerini anlamaya başlarsınız. Bu su dolu kristal
bir bardağa benzetilebilir. Eğer su safsa, bardağın dibini görebilirsiniz;
fakat gene de suyun orada olduğunu bilirsiniz.
Bugün kavramsızlık üzerine bir meditasyon yapalım. Bu bir
duygusuzluk ya da zihnin devreden çıkarılması durumu değildir. Gerçekte
yapmanız gereken, öncelikle “ Kavramsal düşüncelerin olmadığı bir zihin
durumunu koruyacağım “ kararını vermektir. Bunu yapmak için şu yolu
izleyeceksiniz.
Genel olarak, zihnimiz daha çok maddi nesnelere doğru
yönelir. Deneyim duygusunun ardından dikkat gelir. Duygusal ve kavramsal olarak
üstün bir seviyede kalır. Diğer bir deyişle, farkındalığınızı normalde,
fiziksel duyusal deneyimlere ve zihinsel kavramlara yöneliktir. Fakat bu
çalışmada, yapmanız gereken, zihninizi içe çekmektir; onun duyusal nesnelerin
peşinden gitmesine ya da dikkatinizi yönetmesine izin vermeyin. Aynı zamanda
zihninizi bir tür duygusuzluk ya da şuursuzluk yaratacak kadar da içe
yönlendirmeyin. Tam bir uyanıklık durumunu ve açık bir şuuru korumalısınız;
sonra bilincinizin ne geçmişte olan şeylere ait keder dolu düşünceler ve kötü
anılardan ne de geleceğe ait planlar, tahminler, korkular ve umutlar gibi
düşüncelerden etkilenmemelidir. Bunun yerine doğal ve belirli bir şekli olmayan
bir durumda kalmalıdır.
Bu, tıpkı çok hızlı akan bir nehir gibidir, o kadar hızlı
akmaktadır ki nehir yatağını bile
görememektesinizdir. Bununla beraber, eğer her iki yönden de yani suyun geldiği
yönden ve aktığı yönden nehri durdurmanın bir yolunu bulursanız sakin bir su
elde edersiniz. Bu, nehrin dibini gayet açıkça görmemizi sağlar. Benzer
şekilde, zihninizin dış dünyadaki şeylerin peşinden gitmesini, tabii ki
zihninizi tamamen devre dışı bırakmadan, geçmiş ve gelecek hakkında
düşünmesini durdurursanız ve o zaman bu düşünme sürecinin oluşturduğu
çalkantının altını görebilirsiniz. Burada bir sakinlik, bir zihin berraklığı
vardır. Bunu gözlemlemeye ya da deneyimlemeye çalışmalısınız.
Bu, ilk başta çok zor olabilir, o yüzden bunu şu anki
toplantımızda yapmaya başlayalım. İlk başta, bilincin bu temel doğal durumunu
deneyimlemeye başladığınızda, bunu bir tür “ yokluk” gibi yaşayabilirsiniz.
Bunun nedeni, zihnimizi dış dünyadaki nesnelere göre anlamaya fazlasıyla
alışmamızdır; dünyaya kendi kavramlarımız, imajlarımız ve benzeri şeyler
yoluyla bakmaya eğilimliyizdir. Dikkatimizi dış dünyaya ait şeylerden
çektiğinizde, sanki zihninizi hiç tanımıyormuş gibi olursunuz. Burada bir tür
yokluk veya bir tür boşluk hissedersiniz. Gene de yavaş yavaş ilerledikçe ve
buna alıştıkça bir berraklık, bir parlaklık fark etmeye başlarsınız. Bu zihnin
doğal durumunu kabul etmeye ve anlamaya başladınız demektir.
“ Gerçekten derin deneyimlerin çoğu bu tür bir zihinsel
sakinliği temel alarak ilerlemek zorundadır “ sonra gülerek ekledi, “ Ah, sizi uyarmalıyım ki bu tür
meditasyonlarda, üzerinde yoğunlaşılan özel bir şey olmadığı için uykuya kalma
tehlikesi vardır. “ Şimdi meditasyona başlayalım…,“Başlamak için
öncelikle bir kaç kez soluk alıp verin ve dikkatinizi bu soluk alış verişler
üzerinde yoğunlaştırın. Sadece soluk almanın ve vermenin ve sonra tekrar soluk
almanın ve vermenin farkında varın. Bunu üç kez yapın. Sonra meditasyona
başlayın”
Dalai
Lama gözlüklerini çıkardı, ellerini kucağında kavuşturdu ve hareketsiz kalarak
meditasyona başladı. Salonda tam bir sessizlik hüküm sürüyordu, bin beş yüz
kişi içlerine dönmüştü, kendi özel dünyalarının yalnızlığına girmişler,
düşüncelerini sakinleştirmeye ve belki de zihinlerinin gerçek doğasına bir göz
atmaya çalışıyorlardı. Beş dakika sonra Dalai Lama yumuşak bir sesle ilahi
söylemeye başladığında sessizlikte bir çatlak olduysa da bozulmadı. Sesi alçak
ve melodikti, dinleyenlere meditasyonlarında nazikçe rehberlik etmekteydi.
O
günkü toplantı bittiğinde, her zaman olduğu gibi Dalai Lama ellerini
birleştirdi, sevgi ve saygı ile dinleyicilerin önünde eğildi, kalktı
ve çevresini saran kalabalık arasında yürüdü. Salondan ayrılırken elleri
bitişikti ve eğilerek selamlamaya devam ediyordu. Bu yoğun kalabalık arasında
ilerlerken o kadar eğiliyordu ki onların sadece bir kaç adım uzakta duran
kişilerin onu görmeleri bile mümkün olmuyordu. Bir eller denizinin arasında
kaybolmuş gibiydi. Belli bir mesafeden bakıldığında Dalai Lama geçerken
kalabalıkta meydana gelen hareketten onun izlediği yolu keşfetmek mümkündü.
Sanki görünür bir nesne olmayı kesmiş ve sadece hissedilen bir varlık haline
gelmiş gibiydi.
"OM MANİ PADME HUM"
"OM MANİ PADME HUM"
Her Daim Sevgi ve Işıkla
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder