Bir önceki “Kendini
Sevmek Neden Bu Kadar Zor” başlıklı yazımda etik olmanın kişinin kendisini sevmesi
ile olan bağlantısından bahsederken, etik davranışların listesini paylaşmıştım.
Bu listeye şöyle bir göz attığınızda ana fikrin “ Zarar Vermemek” olduğunu göreceksiniz. Gerçekten de huzuru bulmak,
yaşamınızda sevgiye daha fazla alan açabilmek için “ Zarar Vermemek” çok önemli
bir adımdır. Sevgili Pema Chodrön’in “
Herşey Darmadağın Olduğunda” isimli kitabında, “Zarar Vermemek” ile ilgili çok güzel bilgiler paylaşmış. Aranızda insanın
kendisini nasıl sevebileceği konusu ile ilgilenen var ise bu kitap çok iyi bir
rehber kitap olabilir. Aşağıda Pema Chodrön’in “ Zarar Vermemek” ile ilgili bilgece yazısını bulabilirsiniz.
“Bir zamanlar genç
bir kadın savaşçı vardı. Öğretmeni ona korkuyla savaşması gerektiğini söyledi.
O bunu yapmak istemedi. Bu çok saldırgan görünüyordu; korkutucuydu; düşmanca
görünüyordu. Fakat öğretmeni bunu yapması gerektiğini söyledi ve girişeceği bu
savaş için ona talimatlar verdi. Savaş günü geldi, çattı. Öğrenci savaşçı bir
tarafta durdu. Korku diğer tarafta durdu. Savaşçı kendini çok ufak hissediyordu
ve korku büyük ve öfkeli görünüyordu. Her ikisinin de kendi silahları vardı.
Genç savaşçı harekete geçti ve korkuya doğru gidip üç kez yere kapanarak sordu,
“ Sizinle savaşmak için izin verir misiniz?” Korku, “Bana izni isteyecek kadar
saygı duyduğunuz için teşekkür ederim” dedi. Sonra genç savaşçı şöyle dedi. “
Sizi nasıl yenebilirim?” Korku yanıtladı. “ Benim silahım hızlı konuşmam ve
yüzüne çok yaklaşmamdır. O zaman cesaretin kırılır ve ne söylersem yaparsın.
Eğer söylediğimi yapmazsan hiç gücüm kalmaz. Beni dinleyebilir ve bana saygı
duyabilirsin. Hatta benim tarafımdan ikna bile olabilirsin. Fakat eğer
söylediğimi yapmazsan hiç gücüm kalmaz.” Bu şekilde öğrenci savaşçı korkuyu
nasıl yeneceğini öğrendi.
Kızgınlığa, sinirli
olmaya bir tür saygı duymak ve duygularımızın bizi nasıl fırıl fırıl döndürme
gücünün olduğunu iyice anlamak gerekir.
Bu anlayış acımızı nasıl arttırdığımız, kendimize nasıl zarar verdiğimizi
keşfetmemize yardım eder. Temel iyiliğe, temel bilgeliğe, temel zekaya sahip
olduğumuz için kendimize ve başkalarına zarar vermeye son verebiliriz.
Konsantrasyon geliştirdikçe bir şeyleri ortaya çıktıklarında görürüz. Bu anlayışımız
sayesinde pireyi deve yapacak zincirleme tepkilere itimat etmeyiz. Pireyi kendi
haliyle bırakırız. III dünya savaşı ya da iç savaş haline gelmezler. Bir an
için duraklamayı öğrenerek sırf içten gelen bir dürtüyle aynı şeyi doldurmak
yerine sadece duraklamak dönüştürücü bir deneyimdir. Bekleyerek esas açıklıkla
olduğu kadar esas hareketlilikle de bağlantıya geçmeye başlarız.
Bunun neticesinde
zarar vermeyi keseriz. Kendimizi iyice tanımaya ve kendimize saygı duymaya
başlarız. Her şey olabilir, her şey evimizin içine girebilir, oturma odamızdaki
kanepenin üstündeki her şeyi oturur bulabiliriz ve kendimizi kaybetmeyiz.
Bedenin refahı, bedenimizin huzuru bir dağ gibidir. Bir dağda çok şey olur.
Dolu yağar, rüzgarlar çıkar, yağmur ve kar yağar. Güneş yakar, bulutlar geçer,
insanlar çöplerini bırakırlar ve başka insanlar da bunları temizler. Bu dağın
üstünden pek çok şey gelir, geçer, fakat dağ sadece orada oturur. Kendimizi
tümüyle gördüğümüz zaman bedeninin bir dağa benzeyen bir durgunluğu olur. Artık
sinirlenmeyiz ve burnumuzu kaşımamız, kulaklarımızı çekiştirmemiz ve kendimizi
içkiye vurarak unutmamız gerekmez. Kendimizi tamamen iyi bir ilişki kurmak
durgunluğa sakinliğe götürür, fakat bu atlayıp zıplayıp dans edemeyeceğimiz
anlamına gelmez. Bu içten gelen zorlayıcı bir dürtünün olmaması demektir. Aşırı
çalışmayız, aşırı yemeyiz, aşırı sigara içmeyiz. Kısacası, zarar vermeyi kesmeye
başlarız. Sırf başka kimse konuşmadığı ve asabileşmediğimiz için bir şeyler
yumurtlamaya başlamayız. Saksağanlar ve kargalar gibi gevezelik edip durmayız.
Herkesin kızgın olduğu, herkesin huzurlu olduğu durumların içinde olmanın ne
olduğunu biliriz. Dünyada evimizdeyizdir. Çünkü kendimizle evimizdeyizdir.
Zihnin refahı hiç
dalgasız bir dağ gölüne benzer. Gölde hiç dalga olmadığı zaman gölün içindeki
her şey görülebilir. Su çalkalandığı zaman hiç bir şey görünmez. Dalgasız
durgun göl rahat olan zihnimizin bir imgesidir, o gölün dibindeki bütün o ıvır
zıvırlara karşı o kadar sınırsız bir dostlukla dolumdur ki sırf orada ne
olduğuna bakmaktan kaçınmak için suyu çalkalama gereği duymayız.
Zarar vermemek
uyanık olmayı gerektirir. Uyanık olmanın bir parçası da ne yaptığımızı ne
söylediğimizi fark edecek kadar yavaşlamaktır. Verdiğimiz bütün zararların
kökeninde cehalet vardır. Meditasyon yoluyla bunu tersine çevirmeye çalışırız.
Eğer hiç dikkatli olmadığınızı nadiren kendimizi sakındığımızı pek az refahımız
olduğunu görüyorsak, bu karmaşa değil, netliğin başlangıcıdır.
Hayatımızdan dakikalar akıp gittikçe,
sağır, dilsiz ve kör olmak yetimiz artık o kadar iyi çalışmaz. Bu süreç bizi
gergin yapacak yer ilginçtir ki bizi kurtarır. Bu kurtuluş, kusurluluk konusunda
hiç kaygılanmadan tümüyle burada olduğumuz zaman doğal olarak ortaya çıkar. “
Her Daim Sevgi ve Işıkla
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder