25 Mart 2012 Pazar

Hediye Veriş Tarzınızı Gözden Geçirmeye Var mısınız?

Geçenlerde dostlarımdan biri başından geçen bir olayı anlatıyordu. “Bir yerlere gittiğimde sevdiklerime hediyeler alırım. Ve alışkanlığım çok keyif alırım. Ancak geçenlerde hediye verdiğim dostlarımdan biri “Sürekli hediye alıp duruyorsun bu konuda bir çalışman iyi olacak" dedi ve sanırım biraz üzüldüm”. Evet, bu eleştiri karşısında kim olsa üzülürdü. Çok haklıydı, buradaki güzel olan şey dostumun kızmak yerine bu konuda neler yapabileceğine odaklanmış olmasıydı. Dostum gibi uyarı almamış olsam da benzer durumu ben de deneyimlemiştim ve bazen bu durum yaşamımda tekrarlanabiliyordu. Bendeki ümitsizce hediye alma alıskanlığının altında yatan ortaya karışık misaliydi. Yani bir değil birkaç sebebe dayanıyordu. İlki tahmin edebileceğiniz gibi “Ben de buradayım, sizi düşünüyorum, hadi beni fark edin” di. İkincisi ise aşırı görev bilincinden kaynaklanıyordu. Bir kere hediye aldım mı bu ritüeli hep sürdürmem gerektiğine inanıyordum. Bu da tabii ki bütçeme dokunuyordu. Yine de her seferinde görev bilinci kazanıyordu. Görevimi yapmak adına her türlü fedakârlığa katlanmaya hazırdım. Son keşfim ise karizmayı çizen türdendi. Şöyle ki; Seyahat etmeyi genelde çok severim ve her seyahat dönüşü sevdiklerime birkaç! hediye getiririm. Gel zaman git zaman aldığım hediyelerin kullanılmadığını fark ettim. Bu farkındalığın yarattığı seçim, biraz daha pahalı hediyeler almak seklinde gelişti. Ancak onlar kullanılmamıştı. Görev bilincimin oyununa geldiğimi düşünüyordum ki zihnime bir düşünce geliverdi. O da “Ben seyahate gidiyorum onlar gidemiyor. Gittiğim yerlerden bir şeyler almak onlara iyi gelebilir” düşüncesiydi. Onların üzülmesi de nereden çıktı diye düşünürken bu düşüncenin altındaki kibrin sinsice bana sırıttığını fark ettim. Bu farkındalık beni çok üzmüştü. Ama üzüntünün ecele faydası yoktu. Algılarımın üzerinde çalışmalıydım. Onların seyahat etmemesi ya da benim yaptığım şeyleri yapmıyor olmaları onların eksiklikleri değildi, sadece onlar şu an seyahat etmek yerine başka bir şey yapmayı seçmişlerdi. Seçimlerin daha iyisi, daha kötüsü diye bir şey yoktu. Sanırım kendimi biraz fazla önemsemiştim. Sonunda buz dağının görünmeyen kısmı ile yüzleşmiştim. Sonra tekrar buz dağının görünen kısmına odaklandım. Buz dağının görünen kısmı sevdiklerimi mutlu etmek ve onları sevindirmekle ilgiliydi. Kibrimi beslemeden sevdiklerimi nasıl mutlu edebileceğimi sorduğumda ise gelen yanıt şöyleydi. Ben mutlu olduğumda dostlarım da mutlu oluyordu. Onları gerçekten mutlu etmek için önceliğimin hediye almak yerine gerçekten ne istediğimi bilmem ve mutlu olmam olduğunu anladım. Hediye almaya halen devam ediyorum ama artık daha dengeliyim. Ve şimdi kibrimin oyununa gelmeden onları mutlu etmenin değişik yollarını araştırıyorum Son olarak; Dostlarınıza şimdiye kadar sahip olmadıkları bir hediye vermek isterseniz Dave Ellis’in “Listening Brillance” kitabından ödünç aldığım bir hediye önerisini uygulayabilirsiniz Dostlarınızı; - Dünyadaki yegâne önemli insanlarmış gibi dinleyin - Tamamıyla onları görüyor ve hissediyor gibi dinleyin - Hayatınızı kurtaracak bir şeye parmak basıyormuş gibi dinleyin - Sevgilinizle ilk buluşmanızdasınız gibi dinleyin. - Herhangi bir ajandanız olmadan dinleyin. - Sevgi adına ve sevgiyle dinleyin - Evrenden gelen mesajı dinliyor gibi dinleyin Yukarıdakiler tuhaf mı geldi o zaman “Yukarıda yazıldığı gibi dinleniyor olsaydınız siz nasıl hissederdiniz?” sorusuna yanıt verin. Sevgiler Gerçeğiniz arzu ve isteklerinizdir. www.yourwishisyourreality.com Sibel.kavunoglu@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder